28 Ocak 2013 Pazartesi

öğleden sonra 2 birası - Charles Bukowski

hiçbir şeyin önemi yok
bir yatakta debelenmekten başka
ucuz hayaller ve bir birayla
yapraklar ölürken ve atlar ölürken
ve ev sahibeleri koridorlarda dikmiş gözlerini bakarken;
canlıdır müziği çekilmiş perdelerin,
sinek sürüleri
ve patlamalar sonsuzunda
son insan'ın mağarası;
hiçbir şeyin önemi yok sızdıran lavabodan başka,
boş şişeden,
keyiften,
kıstırılmış
bıçaklanmış ve traş edilmiş gençlikten başka,
kendisine sözcükler öğretilip
ölsün diye
arkası yastıkla desteklenmiş
gençlikten başka.
Charles Bukowski

"suda yan ateşte boğul" kitabından

2 Ocak 2013 Çarşamba

Adamlar Adamlar: House, Jane, Ari Gold ve Harvey

Bazı dizileri izlemek için sebebiniz çok barizdir. Eğer bu aşağıdaki adamlar dizinin içindeyse, diziyi izleme sebebinizin o adam olacağının barizliği gibi.

House

Bir insan hem muhteşem olup hem acınası olabilirmiş. Dünyadaki en ulvi amaçlardan birini gerçekleştirirken, tamamen amaçsız bir hayat yaşayabilirmiş bir insan. Arkadaşları umrunda değil, hastaları umrunda değil, sağlığı umrunda değil, işi umrunda değil, aşık olduğu kadın umrunda değil, ölmek umrunda değil. Tamamen amaçsız bir hayat yaşıyor House; dizi de onun bu süreçte ara sıra hayata dönmek için yakaladığı kıvılcımlarla kendine çekiyor bizi. Arkadaşını umursar gibi oluyor arada, ama sonra yeniden kaybediyor hayatının anlamını. Hastaları arada bir ilginç oluyor onun için, yaşamasının iyi olacağına inanıyor onların, ama sadece o kadar. Aşık olduğu kadınla neredeyse mutlu bile olacakken, alışageldiği umursamazlıkla yine mahvediyor her şeyi ve yine kapanıyor içine.

“İnsan ne kadar zeki olursa, hayatı ne kadar algılarsa o kadar mutsuz olur.” görüşünün muhteşem bir portresi House. Onun mutsuzluğundan keyif almıyoruz tabii ki izlerken, ama sessiz bakışlarından sürekli çözmeye çalışıyoruz onu. Hayatı neden sevmediğini çözmeye çalışıyoruz; ne yaşamış olabilir, ne düşünüyor olabilir de bu kadar içine kapanık ve mutsuz diye düşünüyoruz. Gözlerinden House’un düşüncelerini okumaya çalışıyoruz ve bu durum onu aşırı derecede saygı duyulacak bir adam yapıyor.

Gözlerine bakıp ne düşündüğünü algılamaya çalıştığım adamları oldum olası sevmişimdir.

House’tan ne öğrendim?
- İnsanlar yalan söyler.
- Hayat o kadar da büyütülecek bir şey değil, çoğu zaman.
- Bir dahi olmak her istediğini yapamayacağın anlamına gelmiyor.


Jane

Kendisi belli etmeyi pek sevmiyor ama, Jane’in beni en çok etkileyen yanı naifliği sanırım. Her an sizi manipüle edebilecekmiş, istediğini hissettirebilecekmiş ve ağlatabilecekmiş gibi görünür; ama onu tanıyanlar bilir ki, dokunsan ağlayacak bir adamdır Jane.

İnsanları algılamakla geçiriyor ya zamanını, ve bu işte hayli de iyi, bu bayağı önemli bence. Dizi de Jane’in duygusal zekası üzerine kurulu zaten ve Jane’in bu duygusal zekası izleyen herkesi kendisine bağlamayı başarıyor. Biz nasıl onu izleyip algılamaya çalışıyorsak, o da bu arada bize bunu nasıl yapacağımızı öğretmekle, diğer insanları izleyip algılamaya çalışmakla uğraşıyor.

5. sezondaki bir bölümün de göstediği üzere Monk’un ilacı nasıl Trudy ise, Jane’in ilacı da Lisbon oluyor dizi boyunca. Umarım ki, çok içten bir şekilde umarım ki, Lisbon ve Jane birlikte olsun. Eğer Jane’i mutlu edecek şey buysa, ki öyle görünüyor, bir an önce mutlu görelim onu.

Jane’den ne öğrendim?

- İnsanları izlemek çok önemli. Bakışları, tepkileri, konuşmaları veya susmaları, her şeyin bir anlamı var.
- İnsanlar tahmin edilebilir varlıklar.
- İnsanlara doğru şekilde yaklaşır, doğru soruları sorarsan her zaman istediğin sonucu/yanıtı alırsın.


Ari Gold

Bu adam işini o kadar seviyor ki, hayatını eline yüzüne bulaştırmayı çok kolay başarıyor. Karısına, oğluna, kızına vakti yok; çünkü müşterileri, ajansı, ortakları ve asistanı her şeyden önce geliyor onun için. İnsanları önemsemiyor görünüp aslında aşırı derecede önemseyen adam gibi adamlardan biri daha.

İş yönetimi, organizasyonel zeka, sosyal zeka, ne derseniz deyin, bu adam işte onda bir numara. Elinde Blackberry’si ve sürekli çalışan kafasıyla, “Llooooooooooyd” diye bağırışıyla ve eline paintball tabancasını alıp ofis basmasıyla herhangi bir insanın Entourage’a bağlanması için tek sebep Ari Gold.

İnsanlara sürekli ettiği hakaretleri göz önüne almazsak, tam da Ari gibi bir patron olmak isteyebilirim. Kendini işine ölesiye kaptıran, süreçleri çok iyi kontrol altında tutan ve insanları istediği gibi yönetebilen biri. Ve fazla belli etmese de, insanları sevebilen ve sevdiklerini önemseyen biri.

Ari Gold’dan ne öğrendim?

- Bir işin başındaysan, o işin başında olacaksın. Sürecin her aşaması, detayı bilgin dahillinde olacak; süreçteki insanların tamamıyla iletişim halinde olarak onları doğru şekilde yönlendireceksin.
- İstediğin her şeyi aynı anda yapamazsın.
- Ne yaptığını biliyorsan çalışmak bayağı eğlenceli bir şey.


Harvey

Harvey çok değişik bir adam bence. Bazen tamamiyle ulaşılmaz, bazense size sizden daha yakın. Karşısındakini aşırı derecede önemsiyor, ama gerektiğinde hiç mi hiç önemsemiyormuş gibi görünebiliyor. İnsanları yanına kolay kolay yaklaştırmıyor, ama yaklaştırdı mı da kendini rahat rahat açıyor o insanlara. Sadakatine de değinmek lazım sanırım Harvey’in, bu sevdiği ve kendini açabildiği insanlar için kendini ateşe atabilecek bir adam çünkü.

Ara sıra etrafına, daha çok “sevdikleri” dışındakilere gösterdiği çirkeflik ve bencillik, Harvey’in pırlanta gibi karakterinin nazar boncuğu olsa gerek. Hatta bu özelliği onu daha iyi yapıyor, kendine güvenini korumasını ve her zaman kazanmasını sağlıyor çünkü. Saygı görmesini sağlıyor.

Evrendeki en “düzgün” insanlardan biri olabilir Harvey ve bu kadar düzgün olmasına rağmen yine de ilginç bir adam olmayı başarabiliyor. Hem de çok ilginç.

Sosyal zekasından ve iş bitiriciliğinden bahsetmiyorum zaten artık, buradaki adamların ortak özelliğinin o olduğu az çok aşikar zaten.

Harvey’den ne öğrendim?

- Sevdiklerinin başı derde girdiğinde onlar için savaşmalısın, çünkü hem kendini hem de onları kurtarabilecek kapasiteye sahipsin.
- Kazanmak için rakibini çok iyi tanımalısın.
- Güzel insanlar kolay bulunan şeyler değil, o yüzden onları bir kere buldun mu bir daha bırakmayacaksın.



Bu listeye yakın zamanda, dizi kültürümü de geliştirerek Don Draper, Tony Soprano ve daha nicelerini eklemek isterim. Littlefinger, Tyrion Lannister ve Ben Linus ile ilgili çalışmalarım da sürecek.