20 Ağustos 2013 Salı

Sona Yaklaşırken: Kralı Selamlayın – Çıkışları ve Çıkışlarıyla Breaking Bad


Bazı diziler harika, tamam. Ama her dizi, kendi içinde farklı harikalık seviyelerine sahip olur sezonları boyunca. İniş çıkışlar yaşar, karakterlerin hayatlarındaki çatışmalarla ve bunların çözülmeleriyle alakalı olarak dizinin verdiği tat sürekli değişir. Ama bir dizi var ki, sahip olduğu yüzlerce çatışmaya ve karakterlerdeki onca değişime rağmen ivmesinden hiçbir şey kaybetmiyor. 5 sezon boyunca Breaking Bad, Walter White’ın krallığının seviyesiyle paralel olarak, kalitesini her zaman artırdı, hikâyesine her zaman yeni bir şeyler katmayı başardı.

Yazının kalanı dizinin 5. sezon 10. bölümüne kadar olan kısmına ait önbilgi içeriyor. Zira özellikle son sezonda olanlardan konuşmamak elde değil.

5. sezonun ikinci yarısını, son 8 bölümünü 2013 yazına saklamıştı Breaking Bad. 4. sezonun finalindeki muhteşem patlama sahnesi yetmezmiş gibi, 5. sezonun 8. bölüm finalinde televizyon tarihinde kendine önemli bir yer edinebilecek bir oyunculuk performansına şahit olduk (aşağıda). Serinin 11 Ağustos’ta başlayan son parçası da, hikâyedeki krizin de sertleşmesiyle birlikte muhteşem sahnelerle baş başa bırakıyor bizleri.



Finale yaklaşırken, tüm karakterlerin hikâyesinin yavaş yavaş sona gelişine tanık oluyoruz. Zamanında yalnız tedarikçi olarak izlediğimiz Lydia (Laura Fraser), şimdi uyuşturucu işini elinde toparlamaya çalışıyor. Kendinden önceki patronları göz önünde bulundurursak ne kadar şansı olduğu tartışılır, ancak hikâyenin gidişatında merak uyandırıcı bir role büründüğü kesin. Walter bir şekilde ikna olup metamfetamin pişirmeye dönecek mi, Todd’un onun yerini almasına nasıl tepki verecek, Lydia’nın önünü kesmeye çalışacak mı; bunları bekleyip göreceğiz. Çok da önemli noktalar değil  aslında bunlar, çünkü hikâye öyle bir yere geldi ki, uyuşturucu ağının başına kimin geçeceği şu anda problemlerimizin en küçüğü.

Jesse cephesinde, belki sıkılarak belki üzülerek izlediğimiz üzere, bir bunalım hakim. Ağır bir bunalım hem de… Son yarının ilk bölümünün adından da aşikâr bu durum (Blood Money – Kanlı Para) ve Jesse gün geçtikçe Walter’la yaşadığı kirli geçmişin içine gömülerek içinden çıkılmaz bir psikolojiye sürükleniyor. Jesse’nin bu durumdan kurtulup da –eğer böyle bir ihtimal varsa- görece mutlu bir hayat sürebilmesi için Walter’ın duruma müdahil olması gerektiği kesin. Walter’sa kendi başındaki beladan kurtulup da Jesse ile ilgilenmeye vakit bulacak mı hiç belli değil. Kim bilir, belki de iyi dostumuz Saul Goodman’ın büyük faydalarını görürüz Jesse’nin kendine gelmesi konusunda.Bu sırada Jesse’nin binlerce, belki de milyonlarca doları ortalığa saçmasına sessiz kalıp Walter’a odaklanalım.



Hikâyenin Walter tarafı hiç bu kadar zirvede olmamıştı sanırım. Walter’ın aklında her zaman ailesi vardı, Skyler’la sık sık çatışmalar yaşıyordu ve Hank’le ilişkisinde her zaman tedbirliydi; ancak derdi her zaman başkalarıylaydı ve ailesini hiçbir zaman bu denli karşısına almamıştı. Ta ki Hank Heisenberg’ün kim olduğunu öğrenip de suratına o onulmaz ifadeyi takınana kadar…

Bundan 5 sene önce yaratıcı Vince Gilligan, Dean Norris’i Hank rolüne seçerken dizi için verebileceği en doğru kararı vermiş olabilir. Breaking Bad’in etkileyici onlarca yönü var, ağzı açık bırakan yüzlerce sahnesi var, her karesi birbirinden gerçekçi ve çarpıcı. Ama hiçbiri ezeli düşmanına baktığını bilerek Walt’ın gözünün içine içine bakan Hank kadar değil. Skyler’ın doğru tepkileri ve Marie’nin haklı ama yeterli etkileyiciliği yakalayamayan öfkesi bir yana, Dean Norris kesinlikle bu sezonun zirvesinde yer alıyor ve var olduğu her sahneyi başından sonuna kadar parlatmayı başarıyor. 10. bölümün sonunda bizleri belki de en çok düşündürense, tüm bu öfkesine rağmen mantıklı adımlar atan Hank’in Walt’la ilgili bir kanıt bulup bulamayacağı.

10. bölüm olan “Buried”in sonunda ise, Hank’in Jesse ile görüşmeye girişini nefesimiz kesilerek bekledik. Bu görüşmenin hayli ilginç olacağı kesin ve Aaron Paul’un o odada sergileyeceği performans iple çekilesi. Zira Jesse, Hank’in konuyla ilgili ailesinden olmayan biriyle yüzleşmek durumunda kalacağı ilk isim ve Jesse’nin Walt’a içten içe ne kadar değer verdiğini hepimiz biliyoruz.

Dizinin kalanında her ne olursa olsun, öyle olması gerektiği için olacağını biliyoruz. Kişisel olarak insanların tepkilerini başka hiçbir dizide bu kadar realist bulmamıştım. Hani bir his vardır ya, ne oluyorsa senarist istediği için oluyor diye düşünürüz bazen. Breaking Bad’de hiç de öyle değil. Breaking Bad gerçek hayattan bir kesit adeta ve umuyorum ki kral, belki de hayatının sonuna gelirken, her zaman yaptığı gibi tüm bu çatışmalardan zekice sıyrılır.

Melike Softa