Bazı diziler harika, tamam. Ama her dizi, kendi içinde
farklı harikalık seviyelerine sahip olur sezonları boyunca. İniş çıkışlar
yaşar, karakterlerin hayatlarındaki çatışmalarla ve bunların çözülmeleriyle
alakalı olarak dizinin verdiği tat sürekli değişir. Ama bir dizi var ki, sahip
olduğu yüzlerce çatışmaya ve karakterlerdeki onca değişime rağmen ivmesinden
hiçbir şey kaybetmiyor. 5 sezon boyunca Breaking Bad, Walter White’ın
krallığının seviyesiyle paralel olarak, kalitesini her zaman artırdı,
hikâyesine her zaman yeni bir şeyler katmayı başardı.
Yazının kalanı dizinin
5. sezon 10. bölümüne kadar olan kısmına ait önbilgi içeriyor. Zira özellikle son sezonda olanlardan konuşmamak
elde değil.
5. sezonun ikinci yarısını, son 8 bölümünü 2013 yazına
saklamıştı Breaking Bad. 4. sezonun finalindeki muhteşem patlama sahnesi
yetmezmiş gibi, 5. sezonun 8. bölüm finalinde televizyon tarihinde kendine
önemli bir yer edinebilecek bir oyunculuk performansına şahit olduk (aşağıda). Serinin
11 Ağustos’ta başlayan son parçası da, hikâyedeki krizin de sertleşmesiyle
birlikte muhteşem sahnelerle baş başa bırakıyor bizleri.
Finale yaklaşırken, tüm karakterlerin hikâyesinin yavaş
yavaş sona gelişine tanık oluyoruz. Zamanında yalnız tedarikçi olarak
izlediğimiz Lydia (Laura Fraser), şimdi uyuşturucu işini elinde toparlamaya
çalışıyor. Kendinden önceki patronları göz önünde bulundurursak ne kadar şansı
olduğu tartışılır, ancak hikâyenin gidişatında merak uyandırıcı bir role
büründüğü kesin. Walter bir şekilde ikna olup metamfetamin pişirmeye dönecek
mi, Todd’un onun yerini almasına nasıl tepki verecek, Lydia’nın önünü kesmeye
çalışacak mı; bunları bekleyip göreceğiz. Çok da önemli noktalar değil aslında bunlar, çünkü hikâye öyle bir yere
geldi ki, uyuşturucu ağının başına kimin geçeceği şu anda problemlerimizin en
küçüğü.
Jesse cephesinde, belki sıkılarak belki üzülerek izlediğimiz
üzere, bir bunalım hakim. Ağır bir bunalım hem de… Son yarının ilk bölümünün
adından da aşikâr bu durum (Blood Money – Kanlı Para) ve Jesse gün geçtikçe
Walter’la yaşadığı kirli geçmişin içine gömülerek içinden çıkılmaz bir psikolojiye
sürükleniyor. Jesse’nin bu durumdan kurtulup da –eğer böyle bir ihtimal varsa- görece
mutlu bir hayat sürebilmesi için Walter’ın duruma müdahil olması gerektiği
kesin. Walter’sa kendi başındaki beladan kurtulup da Jesse ile ilgilenmeye
vakit bulacak mı hiç belli değil. Kim bilir, belki de iyi dostumuz Saul Goodman’ın
büyük faydalarını görürüz Jesse’nin kendine gelmesi konusunda.Bu sırada Jesse’nin
binlerce, belki de milyonlarca doları ortalığa saçmasına sessiz kalıp Walter’a
odaklanalım.
Hikâyenin Walter tarafı hiç bu kadar zirvede olmamıştı
sanırım. Walter’ın aklında her zaman ailesi vardı, Skyler’la sık sık çatışmalar
yaşıyordu ve Hank’le ilişkisinde her zaman tedbirliydi; ancak derdi her zaman
başkalarıylaydı ve ailesini hiçbir zaman bu denli karşısına almamıştı. Ta ki
Hank Heisenberg’ün kim olduğunu öğrenip de suratına o onulmaz ifadeyi takınana
kadar…
Bundan 5 sene önce yaratıcı Vince Gilligan, Dean Norris’i
Hank rolüne seçerken dizi için verebileceği en doğru kararı vermiş olabilir.
Breaking Bad’in etkileyici onlarca yönü var, ağzı açık bırakan yüzlerce sahnesi
var, her karesi birbirinden gerçekçi ve çarpıcı. Ama hiçbiri ezeli düşmanına
baktığını bilerek Walt’ın gözünün içine içine bakan Hank kadar değil. Skyler’ın
doğru tepkileri ve Marie’nin haklı ama yeterli etkileyiciliği yakalayamayan
öfkesi bir yana, Dean Norris kesinlikle bu sezonun zirvesinde yer alıyor ve var
olduğu her sahneyi başından sonuna kadar parlatmayı başarıyor. 10. bölümün
sonunda bizleri belki de en çok düşündürense, tüm bu öfkesine rağmen mantıklı
adımlar atan Hank’in Walt’la ilgili bir kanıt bulup bulamayacağı.
10. bölüm olan “Buried”in sonunda ise, Hank’in Jesse ile
görüşmeye girişini nefesimiz kesilerek bekledik. Bu görüşmenin hayli ilginç
olacağı kesin ve Aaron Paul’un o odada sergileyeceği performans iple çekilesi.
Zira Jesse, Hank’in konuyla ilgili ailesinden olmayan biriyle yüzleşmek
durumunda kalacağı ilk isim ve Jesse’nin Walt’a içten içe ne kadar değer
verdiğini hepimiz biliyoruz.
Dizinin kalanında her ne olursa olsun, öyle olması gerektiği
için olacağını biliyoruz. Kişisel olarak insanların tepkilerini başka hiçbir
dizide bu kadar realist bulmamıştım. Hani bir his vardır ya, ne oluyorsa
senarist istediği için oluyor diye düşünürüz bazen. Breaking Bad’de hiç de öyle
değil. Breaking Bad gerçek hayattan bir kesit adeta ve umuyorum ki kral, belki
de hayatının sonuna gelirken, her zaman yaptığı gibi tüm bu çatışmalardan
zekice sıyrılır.
Melike Softa

