yan taburedeki sarhoş
bağışlayın, ama biri ile konuşmam
gerek...
evet?
bağışlayın, ama bazen kendimi kalabalığın içinde buluyorum,
pazarlarda, panayırlarda
filan...
evet?
demek istediğim... o gözler... burunlar... dirsekler... yürüyüşleri
konuşma biçimleri...
ne?
bağışlayın, ama bu kartondan yapılmış gibi duran yüzlere
baktığımda, kahkahaya benzemeyen kahkahaları duyduğumda
kendimi sık sık
cehennemin bağırsaklarındaymışım gibi hissediyorum...
garip konuşuyorsun...
aklımın katledilmesinden farksız bu, anlıyor musunuz...
korkusuzlukları tek
idraksizlikleri olan
adamlar ve kadınlar...
anlamıyorum.
bağışlayın, tek isteğim onlardan olabildiğince
uzak olmak...
evet?
aykırı damgası yemeden bütün bunları dillendirmek
olanaksız.
herkesin
sorunları var.
hastayım
belki.
evet, hasta orospu çocuğunun tekisin
bana kalırsa.
örneğin, bir asansöre binip
kendimi türümden beş-altı kişi ile
çok yakın ve hapsolmuş bulduğumda
hiçbir şeyin kurtarılamayacağı,
havasız bir delilik mağarasında
olduğum duygusuna kapılıyorum.
merdivenleri kullanmalısın
öyleyse.
bağışlayın, ama bazı hayvanları
anlayabiliyorum, yuvalarını toprak altında
yapan hayvanları, uçan veya en
küçük ses veya görüntü karşısında kaçıp saklanan
hayvanları.
öyle mi? ben kedi ve
köpek severim.
ben de bir hayvanım belki de, insan
bedenine hapsolmuş bir hayvan.
evet, fil gibi
içiyorsun.
her neyse, bu küstahlığımı
bağışlayın.
baksana ahbap, ne ayaksın
sen?
ayak mı?
yani, ne yaparsın, nasıl
geçinirsin?
hiç, yaşadığım an içinde
varım.
hasta orospu çocuğunun tekisin
bana kalırsa.
teşekkür ederim.
içkisini bitirip
çıktı.
ben bir içki daha
söyledim.
barın öbür ucundaki bebekle
göz göze geldik.
her şeye rağmen iyi bir gece
olabilirdi
belki.
Bukowski
bağışlayın, ama biri ile konuşmam
gerek...
evet?
bağışlayın, ama bazen kendimi kalabalığın içinde buluyorum,
pazarlarda, panayırlarda
filan...
evet?
demek istediğim... o gözler... burunlar... dirsekler... yürüyüşleri
konuşma biçimleri...
ne?
bağışlayın, ama bu kartondan yapılmış gibi duran yüzlere
baktığımda, kahkahaya benzemeyen kahkahaları duyduğumda
kendimi sık sık
cehennemin bağırsaklarındaymışım gibi hissediyorum...
garip konuşuyorsun...
aklımın katledilmesinden farksız bu, anlıyor musunuz...
korkusuzlukları tek
idraksizlikleri olan
adamlar ve kadınlar...
anlamıyorum.
bağışlayın, tek isteğim onlardan olabildiğince
uzak olmak...
evet?
aykırı damgası yemeden bütün bunları dillendirmek
olanaksız.
herkesin
sorunları var.
hastayım
belki.
evet, hasta orospu çocuğunun tekisin
bana kalırsa.
örneğin, bir asansöre binip
kendimi türümden beş-altı kişi ile
çok yakın ve hapsolmuş bulduğumda
hiçbir şeyin kurtarılamayacağı,
havasız bir delilik mağarasında
olduğum duygusuna kapılıyorum.
merdivenleri kullanmalısın
öyleyse.
bağışlayın, ama bazı hayvanları
anlayabiliyorum, yuvalarını toprak altında
yapan hayvanları, uçan veya en
küçük ses veya görüntü karşısında kaçıp saklanan
hayvanları.
öyle mi? ben kedi ve
köpek severim.
ben de bir hayvanım belki de, insan
bedenine hapsolmuş bir hayvan.
evet, fil gibi
içiyorsun.
her neyse, bu küstahlığımı
bağışlayın.
baksana ahbap, ne ayaksın
sen?
ayak mı?
yani, ne yaparsın, nasıl
geçinirsin?
hiç, yaşadığım an içinde
varım.
hasta orospu çocuğunun tekisin
bana kalırsa.
teşekkür ederim.
içkisini bitirip
çıktı.
ben bir içki daha
söyledim.
barın öbür ucundaki bebekle
göz göze geldik.
her şeye rağmen iyi bir gece
olabilirdi
belki.
Bukowski
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder